Bir gün gözümü kapatmak üzereyken bir yerlerden ışıklar çaktığını görmeye başladım. Karanlık dünyanın bana 600 km ötesinden bir yerlerden üzerimize yayılan ışıklar. Birer ateşböceği gibi çoğalan, yanıp sönen, gecenin karanlığına umut dolu sinyaller gönderen ışıklar. Bir parktan geliyormuş dediler. Bir parkta insanlar karanlığı yarmaya çalışıyormuş yüreklerinde umut, gözlerinde yiğitlik ile. Madımak’tan kalma alışkanlıkta birileri ise bu ışığa katlanamayıp, gözleri karanlığa alışan yarasaların gözlerine değen ışıkla çıldırmaları gibi yine yakmaya başlamışlar. Bu sefer otel değil de çadırlar varmış hedefte. Ve onların her hamlesi ile ateş böcekleri çoğalmış ışık çoğalmış, yiğitler çoğalmış. Bir anda kendimi onların arasında, 600 km uzaktan onların yanından İzmir’in kordonunda buldum. Belki ateş böceği olamazdık ama onları ezmeye çalışan yaratıkların karşısına dikilebilirdik. Ve yüreklerimizde umutla dikildik alanlara. Biz karanlığı yarmaya çalıştıkça karanlık bir canavar misali gazı, copu, toması geldi üstümüze. Onlar geldikçe biz bilendik, onlar geldikçe biz direndik, onlar geldikçe yiğitleşti alanlar. Ve birer birer karanlığın içine çekilip düşmeye başladı yiğitçe direnen evlatlar…Ethem’ler, Berkin’ler, Abdullah’lar, Ali İsmail’ler…Biberin gazı yaşartmadı da gözlerimi bir annenin “keşke dövmeseler vursalardı oğlumu canı çok yanmıştır” feryadı ile kaybettim gözlerimi… Yüreğimizde insanlığa karşı son umutlar, Yezid’in binlerce yıl öncesinden gelen zulmüyle yeniden gitmeye başlamıştı. Yine bizim analarımız ağlıyor, yine bizim evlatlarımız gencecik yaşlarında toprağa düşüyorlardı. Anadolu’nun tüm farklılıkları alanlarda kolkola direniyor, sadece insanlık diyor, dini mezhebi takımı bir kenara atıyor ama görmeyen gözler, duymayan kulaklar, kararmış yürekler gencecik çocukları öldürmeyi vatanı kurtarmak sanıyor, emri verenleri padişah yapıyordu. Ali İsmail’de düştü bugün toprağa, ekmeğin emeğini başının üstünde tutan o gencecik yiğit insanlıktan nasibini almadan ekmek yapanların tekmeleri arasında yüreklerimize kazındı. Yüzlerce yıldır ekmeklerini çalan emperyalizm köpeğine ses çıkaramayan mahlukatlar, onu döverek vatanı kurtardılar. Ali İsmail, yiğit kardeşim…Ben o gözü yaşlı anacağın gibi keşke vursalardı da dövmeselerdi diyemiyorum. Yüreğime zehir salıyor seni düşündüğüm her an. Sen o toprakta dimdik bir fidan oldun, yiğitlerin ormanında yeşerdin ama biz o ormanın kıymetini bilemedik, bilemiyoruz. Sen yine gittiğinle kaldın canım kardeşim, bizler hala karanlığın içinde sessizce uyuyoruz. Ah be İsmailim, biz insan olamadık, olamıyoruz…
Yorumlar
Kalan Karakter: