Merhabalar Sevgili Medya Ege Okuyucuları... Bu yazımda ele almak istediğim konu, Sanat Camiası ve Vefa ile alakalı. Sanat Dünyası vefasızdır diyenler başka bir gezegenden bildirmiş olmalı. Evet tam olarak söylemek istediğim bu. Öyle konu yaratmak için yazmıyorum, bugün şöyle enine boyuna düşündüm, etrafımdaki insanlari gözlemledim ve birbirine bağlantılı neden sonuç ilişkilerini değerlendirip, böyle bir tezi çürütme kararı aldım. Nasıl mı? Lütfen okumaya devam edin... Malesef ki, hepinizin bildiği üzere çok değerli Sanatçımız Oya Aydoğan'ı kaybettik. Dün bende dahil çok fazla seveni, yakını, basın ve yayın ekipleri ve bir çok ünlü isim Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'ndeki Cemal Reşit Rey Konser Salonundaydı. Tören, Aydoğan'ın oynadığı filmler, oğlu Gurur ile bir tv programında birbirlerine sarf ettiği cümlelerden oluşan duygusal bir belgesel tadında düzenlenmiş olan görüntüler ile başlatıldı. Orhan Gencebay, Sevim Emre, Halil Ergün, Ahu Tuğba, Safiye Soyman gibi önemli isimler konuşma yaptı. Ve o an beynimde hızla şimşekler çakmaya başladığını hissettim. Bu insanların dostluğu, vefası, birbirine olan bağlılığı ve şu an duydukları derin hüzün... Hepsi gerçekti. Sonra kendime kızdım, tersini düşünmeme ne sebep olmuştu ki...Sanat işiyle uğraşan insanların diğer insanlardan daha duygusal, hassas olduğunu bilen ve yine savunan ben değil miydim? Çünkü bizlere öğretilen, doğru bildiğimiz yanlışlar vardı bilinçaltımızın bir kenarında. Sanat dünyası vefasızdır, diyenler gerçek anlamda o dünyanın ne kadar içindeydi? Ya da gerçek bir Sanatçı olmayı başarabilmiş kişiler miydi? Bunu sorguladım. Sanatçı olabilmek çok yüksek bir enerji , başka bir frekans gerektiriyordu. Halk diye tabir edilen normal insanlar kendi günlük hayatlarında; eşleriyle, çocuklarıyla, işveren ve çalışanları ile bile anlaşamıyorken Sanatçı diye tabir edilen kişi, toplumun neredeyse tamamı tarafından kabul görüp, bu denli saygınlık uyandırabiliyorsa bu işler kolay olmuyordu. Bir devamlılık hikayesi, uzun vadede bir başarı söz konusuydu. Sektör nankör falan da değildi üstelik! Ürettiğin kadar varsın, kendini doğru ifade edebildiğin kadar varsın, düşman kazanmayı hak etmeyecek bir yürekle, dostluk ve saygı gösterebildiğin kadar varsın, kendi yerini sağlamlaştırabildiğin kadar varsın. Normali de bu değil mi zaten? Başkalarına vefa gösterip , art niyetsiz yanlarında olabildiğin kadar vefa görüyorsun. Üstelik bunu hayatının bir döneminde değil, bütün yaşamın boyunca aynı özveriyi gösterebildiğin zaman, hak ettiğin o meşhur vefayı ve dostluğu kazanabiliyorsun. Belkide gerçek dünya gibi görülmeyen bu camia, bir çok kişinin kapalı kapılar arkasında kurduğu o küçücük dünyaların ve hayatların çok daha derininde ve yukarısındaydı... Belkide o yüzden bu kadar zor ve karışık gözüküyordu. Sizler bu duruma Pollyannacılık deyin. Ben, bardağın dolu tarafından bakmak diyeyim, tam olarak düşündüklerim ve hissettiklerim bunlardı. Teşekkür ederim Oya Aydoğan, nurlar içinde uyu....
Yorumlar
Kalan Karakter: