Yazı yazmak sadece kalemle kağıdın buluşmasından ya da yazanın parmaklarıyla bilgisayarın tuşları arasındaki ilişkiden ibaret olmadığı için ya da ben bu buluşmayı kalbi katmadan beceremediğimden olsa gerek, uzun zamandır yazmadığımı fark ettim… Yaşayarak yazıyor insan bazen… Yazmak bir çeşit yalnızlık belki… Bir çeşit sessizliğe konsantre olmak… Benim yazana hürmetim öyle sonsuz ki; yazanın yazdığına saygım, ortamına, ortamının dinginliğine ya da karmaşıklığına özenim bir hayli fazla… Fonda belki yağmur, belki ışığı sarıdan çalma bir başucu lambası, belki biraz kızgınlık hatta belki biraz gözyaşı ya da patlayamamış bir öfkedir yazmanın ilhamı… Yazanlar karışıktır, sorunlu bir özellik taşırlar, hatta kalemi beyinlerinde taşır, yürekleriyle mürekkebi doldururlar… Beni yakından tanıyanlar bilirler, konuşmakla yakındır ilişkim, yazmak hep bir yüzleşme halidir benim için Ya da tuhaf bir aşk hikayesi yazmak, saygıdan dokunmaya ürktüğüm… Özlemişim susarak düşüncelerimi anlatmayı. Merak edenin, gözlerimin içine bakmadan beni anlamaya çalışmasını, beni okumasını… Susmak bana göre değil ama susarak anlatmak sevdiğim bir kuytum… Karar verdim ineceğim bu kuytumun içine… Yazacağım... Emek verdiğiniz kadar emek veriliyor neyse özendiğiniz, önemsediğiniz, içinizin titrediği Emek ekmek Tarlaya tohumu, yüreğe sevgiyi, ağaca suyu, aşka sadakati, çocuğa ömrü, şarkılara koca bir yaşamı, aileye fedakarlığı, anneye hürmeti, arkadaşa hoşgörüyü, Yaradana şükürü, sevmeye saymayı ekmek gerek… Hatta şart… Emek vermeden hiçbir sevdiğime sahip olamadım ben… Çok emek vererek sahip oldum sevdiklerime. Daha doğrusu sahip olduğumu sandığım emanetlerime. Çocuklarım, dostlarım, okuduklarım, evim, kıyafetlerim, terliklerim, renkli kalemlerim, bile Kıymet bildiğim ve emek verdiğim sürece benimleler… Hiçbir şeyin sahibi değiliz aslında, olduğumuzu sanarak avunuyoruz. Temizlenmeyen her eşya, yıkanmayan ve beslenmeyen her beden, sulanmayan her çiçek gibi solar gider… Emek vermek gerek. Özenerek emek vermek...Hatice Göktaş...
Yorumlar
Kalan Karakter: