Röportaj: Merve ÖZBEY - 2015 yılının son ayına girdiğimiz bu günlerde, 1 Aralık Dünya AIDS günü olduğu için bir farkındalık yaratmak ve toplumumuzun ayıp önyargısını biraz olsun kırmak istedik. Hem cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara hem de HIV hastalığına dikkat çekip, daha detaylı bilgi almak için Ege Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim görevlisi Prof. Dr. Deniz GÖKENGİN ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Deniz Hanım ile cinsel yolla bulaşan belli başlı hastalıklar nelerdir, bunların hangileri ne şekilde tedavi edilir, hangileri tedaviye yanıt verir veya vermez, hastalık belirti göstermeksizin nasıl seyreder bu konular üzerine keyifli ve faydalı bir sohbet gerçekleştirdik.
Deniz Hanım sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Birkaç farklı kimliğim var. Ege Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim görevlisiyim. Ege Üniversitesi HIV-AIDS Uygulama Merkezi müdürüyüm ve aynı zamanda AIDS ve Cinsel Yolla Bulasan Hastalıklar Derneği yönetim kurulu üyesiyim.
Genel olarak cinsel yolla bulasan hastalıklar nelerdir? Türkiye’deki oranı ne şekildedir?
Türkiye’de en sık görülen cinsel hastalıkların başında Gonore yani Bel Soğukluğu yer almaktadır. Bunun yanı sıra Klamidya enfeksiyonları, Genital Herpes (Uçuk), Sifilis (Frengi) veTrichomonas Vajiniti olarak sıralayabiliriz. Trichomonas Vajiniti’nin adı pek duyulmamıştır ama hem dünyada hem de Türkiye’de oldukça yaygındır.
Bunların dışında kanla bulaşan hastalıklar ise Hepatit B, Hepatit C ve AIDS’dir.
Bu hastalıklar Türkiye’de tanı koyup, tedavi edebildiklerimiz ve takip edebildiklerimiz
Her hastalığın kendine has belirti ve özellikleri vardır. Bir kısmı cinsel bölgede belirti veriyor. Örneğin; Klamidya ve Gonore akıntı yapıyor. Bir kısmı, özellikle Genital Herpes ve Sifilis ülser yapıyor. Bir kısmı da tamamen belirtisiz seyredebiliyor. Mesela kişi Klamidya, Gonore veya Trichomonas taşıyor ama hiçbir belirti göstermiyor olabilir. Ama bulaştırıcı riski taşımaktadır. Bir de günümüzde bu bahsettiğim hastalıkların tanısı sıkıntılı. Çünkü kimse bunlar için test talebinde bulunmuyor. Ayrıca testler de çok pahalı. Bu yüzden hastalıkların net yaygınlığı bilinemiyor.
Hastalığı belirti vermeyen bir bireyin kondom kullanmadan sağlıklı bir partnerle ilişkiye girmesi hastalığı bulaştırma açısından ne kadar risk taşır?
Kondomsuz ilişkilerde hastalığın bulaşma riski tabiki yüksek ama bulaşmayadabilir
Herpes virüsü taşıyan bir annenin çocuğuna hastalık bulaştırma riski nedir ?
Anne bu hastalığı daha önce geçirdiyse ve ataklar tekrarlıyorsa bebeğe bulaşma olasılığı düşüktür. Çünkü annenin antikorları bebeğe geçiyor. Ama ilk atak doğumdan önceyse ve annede lezyon varsa o zaman risk yüksek ve bebeğin sezeryan ile alınması gerekiyor.
Doğum sezeryan ile gerçekleştiği takdirde HIV de bile risk çok azalıyor. HIV pozitif taşıyan bir anne negatif bebek dünyaya getirebilir. Bunu sağlamak için gebeliği boyunca ilaç kullanması gerekmektedir. Bunun yanısıra, viral yükü yüksekse doğum anında da ilaç veriliyor. Doğum gerçekleştikten sonra da bebeğe koruyucu ilaç veriliyor ve annenin bebeği emzirmemesini istiyoruz.
Bu konuda bizim toplumumuzun sosyal açıdan en büyük sorunu nedir sizce?
İnsanlarda risk algısının olmaması yani bende yoktur demesi. Bunların sadece belli risk gruplarına ait hastalıklar olduğu düşüncesi. Kişilerin ben parayla seks yapmıyorum temizim düşüncesi en yaygın inanışlardan biri. Ya da özellikle gençler ve erkeklerde yaygın olan bana bir şey olmaz mantığı. Bunların yanında bir diğer etken cinsel ilişkide prezervatifi sevmemedir. Ve aslında en önemlisi bu hastalıklara sahip kişiler için damgalama yapılması. Özellikle AIDS hastalığı için. Çünkü AIDS hep olumsuzlukla, ölümlerle, eşcinsellikle ilişkilendirilmi
Ülkemizde bu durumun farkındalığı için ne yapmalıyız?
Çok sektörlü çalışma yapmalıyız. Bütün sektörler bir araya gelip plan yapmalı. Nasıl bütünleşmeliyiz, bütçeyi kim sağlayabilir, hangi aşamalardan ne kadar zamanda geçmeliyiz bunları organize etmeliyiz. Bunun için ciddi sponsorlar gereklidir. Hepimiz ayrı gruplar olarak aynı konuda çalışıyoruz ama ses getirmiyor. Bütünleşerek koordinasyon sağlamamız şart. Bunun için ülke çapında kampanya olmalı. Hem eğitim alanında hem tıbbi alanda hem sosyal alanda hem bilgilendirme ayağı olarak dallara ayrılmalıyız. Milli eğitim, tüm kesimlerin sivil toplum örgütleri, hassas grupların sivil toplum kuruluşları herkes dahil olmalı. Devlet otoritesinin mutlaka olması lazım ama sadece sağlık bakanlığı değil. Bütün sektörleri toplamalı ve ses getirmeliyiz. Bireysel çaba farkındalık için yeterli değil.
Bu bizim toplumumuza mı has sizce?
Hayır. İlgi tüm dünyada azdı ama HIV çıktıktan sonra tüm dünyada ilgi görmeye başladı cinsel yolla bulaşan hastalıklar. Diğer ülkelerde, Amerika ve Afrika’da HIV epidemisi çok hızlı gelişti. Acil yapılması gerekenler vardı ve bu yüzden tüm sektörler dahil oldu. Şartlar çok kötüydü, İnsanlar kendi haline bırakılıp ölüyorlardı. Ama en sonunda tüm sektörler gördü ki kendileri de bu harekete dahil olmazlarsa bu olay bitmeyecek. Yine görüldü ki herkesin başına gelebilir bu hastalık. Bu dönemde dünyaya mal olmuş insanlar da epidemiden nasiplerini aldılar. Yani tasın altına elimizi koymazsak bu bizi de etkileyebilir dendi. Sonra toplumsal destek başladı ve özellikle hasta yakınlarından ilgi gördü. Sponsor olarak da günümüzde; Bill Gates foundation, Glazer Family Foundation, The Elizabeth Taylor AIDS Foundation olarak hepsi HIV konusunda çok büyük meblalar ayırabiliyorlar.
Bizde bu bilinç yok. Çünkü HIV çok yavaş ierledi. Şu anda iki bin civarında hasta var Türkiye genelinde. Yani ses getiremiyor ve kimseyi ilgilendirmiyor bu rakam. Amerika zengin bir ülke ve kaynak ayırabiliyor, Türkiye’de zor. Ayrıca insanlarımız ya da kuruluşlar HIV le ilgili bir projeye destek vermek isteyince insanlar kuşkulanıyorlar. Bir çok şirket bu yüzden geri planda kalmayı tercih ediyor.
Bir firmada işe girerken HIV taşıyıcısı olduğumuzu söylemek zorunda mıyız?
Hayır. Yasal olarak gerek yok. Bunu talep etmek kanuni değil ama bir çok firma bu testi istemeye başladı.
Karşılaştığınız en duygusal vaka nedir ?
Çocuk hekimi olmadığım halde dahil olmak zorunda kaldığım bir vakam oldu. 13 yasında tüberküloz hastası ve HIV pozitif taşıyan bir çocuk getirildi hastaneye. Fakat çocuk kliniği yer olmadığı için hastayı kabul etmedi. Bu yüzden bizim kliniğe yatırdık. O dönemde zaten her yer HIV takibi yapmıyor. Hastamız için küçükken geçirdiği ortopedi ameliyatında babasından kan almışlar ve babası diye kana HIV testi yapmamışlar. Küçüklüğünde 13 yaşına kadar AIDS iyice gelişiyor tabi hastanın vücudunda. Ve maalesef geç teşhis nedeniyle çocuğu kaybettik. Bizler için ağır bir darbe oldu. Baba da suçluluk duygusuna kapıldı ve ortadan kayboldu.
Ama bir diğer yandan HIV’ in hayatını olumlu yönle değiştirdiği vakalarda yok değil. Arkadaşım Ekin ERTEM’in hastası olan bir bey vardı. Kliniğimize başvurduğunda madde bağımlılığı, tüberküloz vs bir çok rahatsızlığı mevcuttu. Bu eski hastamızı ölümün kıyısından döndürmeyi başardık. Bir de beyninde enfeksiyon olan bir kadın hastamız vardı. Tedavi oldular ve biz iki hastamızın arasında çöpçatanlık yaptık. Şimdi evliler, ikisi de sağlıklı ve bir kız çocukları var.
Bu keyifli sohbet ve bilgilendirme için teşekkür ederim Deniz Hanım. Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu söylemeliyim ki mutlaka test yaptırın. Kendinizde risk görmemeniz her zaman bir problemdir. Bunun yanısıra hekimlerin test istememesi ve hastaların bize çok geç gelmesi en büyük handikap. Günümüzde tedavi seçenekleri ve imkanları oldukça yaygın. Ayrıca ilaçlar sigorta kapsamında. Mutlaka bize gelin, çekinmeyin.
Yorumlar
Kalan Karakter: