İlyas Aydınalp

İlyas Aydınalp

Eğitimci

FATİH

26 Aralık 2018 - 09:58 - Güncelleme: 26 Aralık 2018 - 10:02

Çok yorgundum.

Gece ikiye kadar rapor yazmıştım.

Pazardı ertesi gün. 

Hatunuma sabah biraz uyuyayım dedim.

Telefonun sesini kıstım.

Kendimi yastığın yumuşaklığına bıraktım.

 

Gün ışığı ne güzel şey.

Pazar sabahı evde uyanmak.

Menemen kokusunu içine çekip yataktan kalkmak.

Taze ekmeği suyuna bandırmak.

Kahvaltı ne güzel şey.

 

Hayatında her şey yolunda gözüküyorsa.

Annen kanseri yenmişse.

Eşin, çocuğun sağlıklıysa.

İşin gücün bir şekilde dönüyorsa.

Canın istediğinde bir şişe rakı alıp sevdiklerinle içebiliyorsan.

Haftada bir mesela.

Kirada olman fark etmez.

Evin kışın sıcaksa.

Bir telefonunla yanına koşacak dostların, arkadaşların varsa.

Ve gün gelip kuru ekmeği bile paylaşabiliyorsan onlarla.

Mutlu olmak ne basit şey aslında.

Hele hele bizim ülkede.

Canım vatanımda.

Mutlu olmak bu kadar acının arasında…

 

Her şey yolunda gibiydi.

Gazetede düzenli yazmaya bile başlamıştım.

Uyudum o Pazar.

23 Eylül 2018.

Gün ışıdı yüzüme.

Saat ona geliyordu.

Salondan eşimle kızımın cıvıltılarını duyuyordum.

Yaşamak ne güzel şey diye düşündüm.

Telefonuma uzandım.

Eşime seslendim.

“Aşkım Fatih ölmüş” dedim.

 

Öldü Fatih.

Bu dünyadaki en yakın arkadaşımı 23 Eylül 2018’de toprağa verdik.

Hayalleriyle, projeleriyle, hüznü, öfkesi ve sevinçleriyle.

Gömdük toprağa.

Daha otuz sekiz yaşında.

Gencecik eşi ve bir yaşındaki oğluyla kaldık.

İnsan gülerken pişman olur mu?

Ben o günden beridir her gülüşümden sonra bir pişmanlık yaşıyorum.

Elim yazmak için klavyeye her uzandığında dakikalarca bakıp kalıyorum.

Hayat yavan geliyor.

 

Kalp hastasıydı Fatih.

İlk kalp krizinde hastaneye koştuk.

Rahmetli babası Atıf Amcayla hastane kapısında beklerken

ben ağlamaya başlamıştım.

Kıbrıs Gazisiydi Atıf Amca.

Tuttu beni koca kollarıyla.

Dur be oğlum. Ne ağlıyorsun.

Öyle kolay değil, korkma.

Ben ne yiğitler verdim toprağa.

Ama oğlumu vermeyeceğim demişti.

Sözünde durdu.

Önce kendi gitti. Kalp krizinden.

Sonra da Fatih.

Babasının koynunda uyuyor şimdi.

 

Otuz sekiz yıl.

Hayat kısayken zaten.

Bu kadar da kısa gidilir mi?

İzlenecek filmler vardı daha.

İçilecek içkiler, kahveler, çaylar.

Yazacağın senaryolar, çekeceğin filmler vardı.

Ağlanacak Türküler, mutlanacak şarkılar duruyordu bir yerde.

Kurulacak hayallerin yanında yazılacak bembeyaz kağıtlar vardı.

Edilecek kavgalar, küfredilecek adamlar bitmemişti henüz.

Bu kadar erken gidilir miydi dostum.

Dünya bu kadar erken bırakılır mıydı?

 

 

Bu yazı 7668 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Ilgaz Uğurluer
    5 yıl önce
    Her kadeh ardından çınlayacak şimdi, Gözler sohbet masalarında onu arayacak, Kahkahalar bir hıçkırık daha derken aklınıza gelecek Fatih, Bir sonra ki şerefe ona adanacak, Şöyle bir gökyüzüne bakılıp, hadi bakalım diyerek yudumlanacak ... Nur içinde, ışıkla uyusun.

Son Yazılar