Cem Şeker

Cem Şeker

İnşaat Mühendisi- Kentsel Dönüşüm Uzmanı

İzmir'de Ak Parti Neden Teşkilatlarına Lider Bulamıyor?

15 Nisan 2019 - 05:15

Seçim sonrası yine istifalar ve suçlamalar. Aydıncı, Hamzacı, leblebici, bozacı… Biryandan hepsinin dilinde Reis ve Recep Tayyip Erdoğan’ın sevdalısı olma sakızı. Oysa “makamlar geçici dava baki” olacaktı. Ya da "dava için her şey feda edilmeliydi" gibi söylemler ardı ardına sıralanmakta.

Adalet ve Kalkınma Partisi hiçbir zaman bir “ülkünün”, bir söylemin ya da bir amacın partisi olmadı. İlk çıktığında tüm eğilimleri kucaklayan ve özlenen demokrasinin müjdecisi söylemlerle yola koyuldu. Hareketin önderlerinden biri okuduğu şiir nedeniyle mahkûm olmuştu ve halkın özdeşleştiği bir kişilikti. Üstüne üstlük haksız yere mahkûm olmuştu. “Muhtar bile olamaz” söylemi ile dışlanıp bir kenara atılmıştı. 28 Şubatın savurduğu İslamcı kesim, çoğulcu bir demokrasi ile ibadet ve inancını yaşama ortamı bulacağı bir anlayışa inanması ile bu hikâye başlamıştı. Milli Görüş gömlekleri çıkarılmış, ülkenin sağından solunda isimlerle kadrolar oluşturularak yola başlanmıştı.

Parti ülkenin kanayan birçok sorununa çözümler üretmeye başladıkça toplum tarafından kabul gördü. Nice fedakârlıklarla teşkilatları kuran isimlerin yerini siyaset simsarları doldurmaya başladı. Hasbi duyguların yerini hesabi duygular almaya başladı. Önceki iktidarların adamcılık anlayışı partiye yerleşti. Cemaat ve tarikat kadroları semirmeye başladı. Hal böyle olunca, dindar insanların hakkaniyet libasından sıyrıldığı ortaya çıktı. İnsanların din ve dindarlardan soğuduğu bir iklime kayıverdik. 15 Temmuz da bu kaymaların bir sonucudur. HAK-HUKUK-ADALET terazisi şaştıkça, partinin ilk sekiz yılında yapılanlardan başka elde hiç bir şey kalmadı. Toplum gerildi oylar arttı, demokrasi ise partinin yönetimi aldığı yıllardan daha kötü bir mecraya yol aldı.

Tabi bu genel gidişat parti teşkilatlarında da değişim ve dönüşüm ve kokuşmanın önünü açtı. Partinin kurulduğu günlerdeki lider kadrodan sadece kutsanarak büyüyen Reis kaldı ve mutlak tek hâkim ilan edildi. Hiçbir kadroda kişi ve isim öne çıkmasına izin verilmedi. Herkes Sayın Cumhurbaşkanımızın arkasından mevzi alarak, sağa sola salvolardan başka hiçbir iş yapmadı. Son seçim gösterdi ki Adalet ve Kalkınma Partisinde olan tek şey Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çalışan, koşturan, miting yapan, üreten, tüketen tek güç o. Süreç içinde Abdullatif Şener, Abdullah Gül, İdris Naim Şahin, Bülent Arınç, Murat Başesgioğlu, Hüseyin Çelik, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Ertuğrul Günay ve niceleri bir şekilde kulvar dışına itildi. Teşkilatlar ve bürokratik kadrolar, ağırlıklı Karadeniz kökenli isimlerden meydana gelmeye başladı. Liyakat ve ehliyetin yerini mutlak biat ve yandaşlık alı verdi. Televizyonlara partiyi savunmak için çıkarılan isimlere bakılınca bile, partinin nasıl bir kısırlığa itildiğini rahatlıkla görebilmekteyiz. Ya dünkü çocuklar parti adına kelam etmekte, ya da kibirden şişmiş boş dağarcıklı adı uzman tipler boy göstermekte. Parti de fikir üretecek, idealist ve toplumla özdeşleşebilecek insanlar; bu çıkar çetelerince ötekileştirildi. Vasıflı ve nitelikli insanlar; yalakalık ve “adamsendecilik” anlayışına ya kurban oldular ya da kendilerini girdaba salı verip ön plana çıkamadılar.

Adalet ve Kalkınma Partisinin içinde bunduğu en büyük çıkmaz, bir dava ve ülküsünün olmaması. Aynı Anavatan, Doğruyol ve Demokrat Parti gibi. Sadece bir çizgiden ibaret, başındaki lider varsa var olacak bir anlayıştan öteye geçemedi. Partide her ağzını açan bir davadan bahsediyor. Bu dava insanların hayata bakış açısından başka bir şey değil. Kişiden kişiye değişiyor. Dava sadece liderin iki dudağı arasından çıkan kelamdan öteye gidemiyor. Bu çıkan kelamlarda konjonktüre göre değişmekte. O yüzden kişilerin kafası son derece karışık olduğundan, sloganlardan öte dayanacak bir mecra bulamıyor. Bu da söylemde ve temsilde arızaların ortaya çıkmasına neden oluyor.

Adam ağzını açıyor “İslam davası”, “Türklük davası” sayıyor da sayıyor. Yaşantısına bakıyoruz; namaz yok, oruç yok, zina ve yalan hayatına yön vermekte. Cami avlusunda yoklama yapıp, insanları yaftalamaktan başka bir işi yok. Sonra “o hain”, “bu terörist” sayıyor da sayıyor. İşte sorun teşkilatların fikirsel ve ahlaksal rol model olacak liderleri yok ve mevcut yapı bu insanların ortaya çıkmasını engelliyor.

İzmir de onlarca il başkanı ve ilçe başkanları geldi geçti. Hepsine birtakım yaftalar vurup durdu teşkilatlar. Oysa teşkilatlar kendilerine çekidüzen verme yerine hep eleştirdi. Teşkilatlara hep bir beklenti içinde insanlar gelip durdu. Beklentisini bulamayanlar kenarı çekildi. Yeni gelenler kalitesizlikte, çabuk yükseleceğini sandı. Uyanık olanlar makam mevki kaptı, idealist olanlar hep, “sen yenisin dur” diyerek kenarı itildi. Adama sorsan eğitimin ne? Aman eğitim de ne. Ben teşkilatların kurulduğundan beri varım der. Fakat vasıfsızlığına aldırmadan hep bir yerlere aday olur. Gösterilmez başlar feverana. Oysa haddine ve kapasitesine göre makamlara talip olup, birlik olmayı denese, çok güzel kazanımlara sahip olacak ve topluma da katkı koyacak. Çevresinde liyakat ve samimiyeti olan insanları teşvik edip, yolunu açsa onunla hem kendisi, hem de toplumu kazanacak. İşte teşkilatların eğitim ve sosyolojik anlamda az gelişmiş olması başarısızlığın temel sebebidir. Vasıfsız ve eğitimsiz kadrolar, ancak yalakalık ve adamcılıkla ilerler. Hep dışarıdan kişilerce idare edilirler ve hep doku ile uyumsuz geçici, günü kurtaran anlayışta hareket etmek zorunda olan kadrolara mahkûm kalırlar. Bu da toplumu başarısızlığa mahkûm eder.

Parti ilk çıktığı günlerde topluma özgürlük, adalet ve ekonomik kalkınmayı vaat ediyordu. Başlarda birçok konuda ülke insanı mutlu edildi. Sonrasında parti içindeki fikir erbapları birer birer tasfiye edilmeye başlandı. Seçimlerde hep bir siyaset mühendisliği ve kurgu ile toplum sınıflandırıldı. Partide tek amaç bir kişinin mutlak iradesi olu verdi. Demokrat Parti, ANAP, DYP gibi partilere sirayet eden hastalığın aynısı AK Partiye sirayet etti. İstanbul seçimi ile sonun başlangıcı ilan edilmiş oldu. Çözüm Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi “Parti teşkilatlarından başlayarak herkesin mal bildirimi vermesinin önü açılmalı” ve parti içi demokrasiye dönerek değişimin önünü açmak. Siyasetin gelir kapısı değil, hizmet kapısı olmasının önünü açacak tedbirlerin biran önce alınması.

Bu yazı 24246 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Ferzender Var
    5 yıl önce
    Para ile makam satın alanlar, ancak yoluna bakar. Vatandaşa ise ardından nakmak kalır.

Son Yazılar