O-KU-MU-YO-RUZ!
Şehir içi ulaşımımı genellikle metro-tramway-otobüs bileşeni yoluyla sağlamaya özellikle gayret ederim. Bunu ekonomik oluşu başta olmak üzere bir çok sebeple tercih ediyorum. Ancak en önemli nedenleri ; zamanı etkin kullanma imkanı vermesinin yanı sıra keyifle kitap okuma fırsatı da vermesidir.
Hepimiz her gün gözlemliyoruz. Yaşlısı genci tüm vatandaşlarımız cep telefonlarına gömülmüş bir halde yolculuk yapmayı tercih ediyorlar. Bazen elinde kitap olan birini görünce maden bulmuşçasına seviniyorum. O kişiyi, yakınımda oturuyorsa, cep telefonu yerine kitap okumayı tercih ettiği için kutluyorum.
Okuma alışkanlığı ailede başlar ve özellikle eğitimin ilk yıllarında konuya ilişkin bilinci yüksek öğretmenlerin teşvik ve uygulamalarıyla pekişir. Çocuk için rol model öncelikle anne ve babası , devamında ise çevresidir. Eğer siz gününüzün büyük bir bölümünü televizyon izlemeye, cep telefonunuz ile ilgilenmeye ayırıyorsanız, çocuğunuzun da sizi taklit edeceğinden hiç kuşkunuz olmasın.
Ülkemizde kitap okumaya ayrılan süre günde yalnızca bir dakikadır. Buna karşın , televizyon izlemeye günde 6 saat ve internete günde ortalama 3 saat zaman harcanmaktadır.
Türkiye’de düzenli kitap okuyanların nüfusa oranı Binde bir seviyesindedir. Bu oran İngiltere ve Fransa’da % 21, Japonya’da % 14 ve ABD’de % 12 civarındadır. Ülkemiz, kitap okuma oranında dünya sıralamasında 86. sırada olup, yoksu Afrika ülkeleriyle aynı kategoridedir.
Yüksek öğrenim görenlerin oranı, 1965 yılı baz alındığında günümüzde 15 kat artmış olmasına karşın, günümüzde yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı %10 gerileyerek 1965 yılının gerisinde kalmıştır. Nitekim, Japonya’da kişi başı okunan kitap sayısı 25, İsviçre’de 10, Fransa’da 7 iken, bir Türk 10 yılda 1 kitap ya da 6 kişi yılda bir kitap okuyor.
Kitap okunmamasının nedenlerini ekonomik sebeplere bağlayanlarınız olabilir. Ülkemizde; cep telefonuna ayda 213 Lira ayırırken, kitaba yılda sadece 6,5 Lira ayırıyoruz. Bunun yanı sıra yılda kişi başına bin 399 sigara düşerken , basımı yapılan sadece 7 kitap düşüyor. Ayrıca, 1 milyon kütüphane abonesine karşın 71 milyon cep telefonu abonesi mevcut.
Yapılan bir araştırmada; deneklerin beşte üçü okudukları son kitabın adını hatırlayamazken, futbolcu ve şarkıcıların ayrıntılı künyelerini hatta sevgililerinin isimlerini saydıkları görülmüştür.
Toplum olarak neden yeterince okumadığımız gerçeğinin tarihsel nedenleri ; sorgulama bilincinin eksikliği başta olmak üzere, bize dayatılan yanlışlıklarla dolu yaşam seçeneklerini dini etmenlerin de dayatmasıyla olduğu gibi kabul etme teslimiyetçiliğidir. Bunların dışında; süregelen iktidarların baskısıyla kitabın adeta bir suç unsuru gibi gösterilmiş olmasının da kabahati büyüktür. Buna bağlı olarak, düşünmenin , bireylerin düşündüğünü ifade etmesinin yeterince teşvik edilmemesi, hatta zaman zaman içeriğine bağlı olarak suç olarak kabul edilmesi okuma alışkanlığının gelişimini olumsuz etkileyen unsurlardır.
Aklım ermeye başladığı zamanlardan itibaren , hiçbir iktidarın , kitap okumanın insanın kişisel gelişimine, hayatı doğru kıstaslarla kavramasına, toplum bilincinin yerleşmesine, kişinin kültürel değerlerini anlayıp benimsemesine ve daha bir çok yararına ilişkin ne bir söylemini ne de kampanya haline gelmiş uygulamalarını anımsamıyorum.
Büyük önder Atatürk’ün , Kurtuluş Savaşının en hareketli dönemlerinde dahi dinlenmek için fırsat bulduğunda kitap okumayı alışkanlık edindiğini tanıkların paylaşımından biliyoruz. Buna karşın, halen ülkemizi yöneten bir devlet büyüğümüzün, kitap okuyup okumadığına ilişkin soruya verdiği cevaptan, “kitap okumadığını, kendisi için hazırlanan kitap özetleriyle yetindiğini öğreniyoruz”.
Okuma alışkanlığının toplum tarafından benimsenmesi ancak bilinçli ve planlı bir devlet politikası ile sağlanabilir. Elbette böyle bir şey isteniyorsa!
Brezilyalı eğitimci Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi isimli kitabında “eğitim siyasi bir tercihtir” derken sanırım haksız değildi.
Ahmet KARAKUZULU
YORUMLAR