TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE İZMİRİN GELİŞMESİNDE ETKİLİ OLAN DOĞAL ÇEVRE FAKTÖRLERİ VE GÜNÜMÜZ


Kentler, bir mekân üzerinde kurulan ve zaman içinde doğal çevrenin sunduğu olumlu yâda olumsuz
koşulların etkisiyle büyüyen yerleşim alanlarıdır. Bu büyüme yalnız nüfus artışı sonucu olan bir büyüme olmamalıdır. Kentleşme sanayileşme ile birlikte görülen alanca ve nüfusça büyümedir. Dünyada gelişmiş ülkelerde kentleşme; içinde bulunduğu doğal ortam unsurlarıyla uyumlu şekilde gelişen, doğasına zarar vermeyen, sanayi ve hizmet sektörünün asıl geçim kaynağı olduğu yerleşmelerdir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, kırdan kente göçün yarattığı varoş mahalleri, gecekonduların var olduğu,plansız nüfus artışı ile gelişen olumsuz yapılardır. Trafik sıkışıklığı, hava kirliği, yetersiz alt yapı gibi sorunları vardır.
Kent arazilerinin yanlış ve çevresel kapasitesinin üzerinde kullanılmalardan kaynaklanan çevresel
sorunlar nedeniyle, içinde yaşayanlar açısından yorucu ve insanların gelecekteki planları içinde yer
almayan alanlara dönüşmektedir. Gelişmekte olan ülke kentlerinde sorunlar yaşanırken, insanlar
gelecekteki yaşam alanlarını değiştirmek isterken, dünya kentlerinin geleceği üzerine Çalışanlar, "Kent ekolojisi" kavramını ortaya atmışlardır. Amaç; kentlerin Yaşanabilir daha da önemlisi
“sürdürülebilirlik” kavramlarını sorgulamaya başlamışlardır. Sürekli yaşanabilir ve sürdürülebilir
kentlere giden yol ise şüphesiz doğal çevre bileşenleri ile uyumlu-doğa ile barışık kentler kurgusundan geçmektedir. 
Kent; doğal çevre, insan ve onun üzerinde insana ait toplumsal ve kültürel faaliyetleri kapsayan bir
organizasyondur. Kentin üzerine yerleştiği doğa parçası öncelikle doğal çevre bileşenleri tarafından
oluşturulan belirli bir düzene tabidir. 
Yer şekilleri, çevresindeki ve içindeki dağlar, ovalar iklim koşulları, su kaynakları, toprak ve bitki örtüsü gibi doğal çevre bileşenleri, kentte yaşayan insanların yaşam tarzlarını ekonomik faaliyetlerini
biçimlendirir, kentin geleceğini belirler Doğal çevre bileşenlerinin sağladığı olanaklar yeterli ise, geçen zaman içinde yerleşmenin nüfusu giderek artacak ve kent, sosyo-ekonomik açıdan organize bir mekân durumuna gelecektir.

İZMİR NEREDE KURULDU
İzmir kenti, aynı adı taşıyan bir körfezin bitim noktasında kurulmuş ve en eski çağlardan bu yana gelişip büyüyerek, Ege Bölgesi’nin en önemli yerleşim merkezi haline gelmiştir. İ.Ö. IV yüzyılda, Büyük İskender’in diyaloglarından Lysimakhos’un Pagos dağı üzerinde bir kale (bugünkü Kadife kale) yaptırması, şehrin savunması kolaylaşmıştır. İklim, doğal bitki örtüsü ve toprak arasında duyarlı bir dengenin bulunduğu kıyı bölgesinde erozyon bir tehlike olarak belirmiştir. Erozyon sonucunda taşınan topraklar, koy ve körfezleri doldurmuş, delta ve kıyı ovalarının açık denize doğru genişlemesini sağlamıştır. Doğal çevrenin değişen özellikleriyle birlikte antik kıyı kentleri gerilemiş ve zamanla önemlerini yitirmişlerdir. Kıyı kentlerinin bir kısmı sönerken (Miletos. Kııidos, Priene gibi), bir kısmı da yerdeğiştirmiştir (Ephesos. Dramyttion).
Elverişli iklim koşullan ile akarsu ağızlarındaki verimli delta ovaları ve alüvyon topraklar çeşitli tarım
kültürlerine uygun ortam sağlamıştır. Gemilerin güvenle barındığı koy ve körfezler, denizciliği
özendirmiş ve buna bağlı olarak ticaret etkinliklerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Ege kıyı
kuşağında yaşayan insanların doğal çevre üzerindeki artan baskısı bu kez olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Tarım alanları, ovalardan dağ yamaçlarına doğru genişlerken açılan ormanların yerinde zeytinlikler ve bağlar tesis edilmiştir. Zeytinyağı ve şarap üretimi, seramik (kil) sanatının gelişmesine neden olmuş, Osmanlı döneminde, geleneksel ekonomisi tarıma dayalı İzmir, zaman içinde artan nüfus ve üretime paralel olarak, ticaret, imalat sanayi ve ardından bu sektörler için gerekli araç-gereç üretimine yönelmiştir. Tüm Batı Anadolu kentlerinin demografik yapılarında dikkat çeken etnik çeşitlilik, bir yandan kentlerde sosyal ve kültürel açıdan kozmopolit bir toplum mozaiği oluştururken, diğer yandan özellikle ticaret ve küçük zanaatlarda da çeşitliliği arttırmış ve kent ekonomisinin canlanmasını sağlamıştır.
İzmir’de söz konusu üretim alanlarında uzmanlaşma artmış ve kentin sosyo-kültürel kimliğini
tamamlayan bir de ekonomik kimlik yüklemiştir Şüphesiz kentin bu sosyo-kültürel ve ekonomik
kimliklerinin şekillenmiş ve çeşitlilik kazanmıştır., Yer değiştirerek varlığını sürdüren ya da modern
çağda kurulup kent özelliği kazanan kıyı yerleşmelerinden hiçbiri İzmir kadar gelişememiş ve önem
kazanamamıştır.
İzmir'in kent olarak oluşumunda iklim koşullarının, verimli toprakların ve denizin varlığı birinci
derecede rol oynamıştır. Kent, doğal limanı ve kıyı ovalarına bağlı olarak kurulmuş, konum ve yer
şekilleri hinterlandı (art bölgesi)* ile olan bağlantısını kolaylaştırmıştır.
Çevre kaynaklarının yoğun kullanımı, bugün İzmir'i sorunlu bir kentleşmenin ağır baskısı altında
bırakmıştır. Yukarıda değinilen bütün olumlu çevre koşullarına karşın. İzmir 1950’li yıllardan itibaren
hızlı bir kentleşme sürecine girmiştir. Kent nüfusu iç göçlerle artarak kalabalıklaşmış ve çarpık kentleşme açısından kaygı verici bir duruma gelmiştir. Nitekim kent nüfusu 1927'de 153.845 kişi iken 1950'de 239.616 olmuş ve 1981' de;Büyük kent statüsüne kavuşturulduktan sonra 1985'de 1.489.817’e. 1990'da 1.757.414'e ulaşmıştır. TÜİK adrese dayalı nüfus sistemine göre 2011 yılına göre 2012 yılında İzmir 40 bin 227 kişi artışla 4 milyon 5 bin 459 kişilik nüfusa ulaştı. İzmir nüfusu bir önceki yıla göre 46.732 artmıştır. 2019 yılı rakamlarına göre İzmir nüfusu 2019 yılına göre 4.367.251'dir. 2019 yılı sonu itibari ile İzmir’de nüfus artış hızı %1.08 dir. İzmir 2020 nüfusu, tahmini verilere göre 4.407.284. Bu nüfus verisi, eski yıllarındaki nüfus artış hızlarına göre tahmini hesaplanmıştır. Konut ihtiyacı ve inşası için İzmir kent çevresinde çok yaygın olan kil ve kireç taşlarının taş, mıcır, kireç ve çimento hammaddesi olarak kullanılmasını gerektirmiştir. Ancak, çevredeki yamaçlardan alman bu malzemenin yerinde doldurulması mümkün olmayan geniş çukurluklar açılmış bulunmakladır. Böylece.Kentin doğal peyzajında çirkinlik yaratılmakla kalınmamış, mıcır ve kireç ocaklarından atmosfere geçen duman ve tozlar, fabrika kirleticileri ile birlikte, havanın kirlenme oranını artırmıştır. İzmir çevresinde hüküm süren iklim koşullarına göre doğal bitki örtüsünün orman olması beklenirdi.Fakat kent tarihinin eski olması insan etkilerinin erken başlamasına neden olmuş; savaşlar, istilâlar, yangınlar ve en önemlisi ihtiyaçlar bitki örtüsünü değiştirmiştir. Bununla da kalınmamış, son yıllarda kentleşme süreci ile birlikte kent orman alanları içine doğru ilerlemeye başlamıştır.
İzmir kentinin Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı (1919-1922) sonunda büyük bir yangın geçirdiği, bu yangın nedeniyle o zamanki merkezi iş mıntıkasının büyük ölçüde tahribe uğradığı ve kent nüfusunun Yunanistan ile Türkiye arasındaki mübadele sonucunda önemli ölçüde azaldığı bilinmektedir. Kentin sanayileşme süreci öncelikle Osmanlı döneminde küçük işletmelerin kurulması ile başlamıştır. Nitekim 1890 tarihli Aydın Salnamesi ’ne göre, İzmir’de 27 fabrika, 143 han bulunmaktadır. Kurtuluş savaşından sonra kent ekonomisinde önemli bir yeri olan Rum ve Ermeni azınlıkların kentten ayrılması ile kentin Art bölge (hinterlant limanların gelişmesinde en önemli faktördür. İzmir limanının gelişme nedenlerinden biride budur. Örneğin Sinop liman hinterlandı dar olduğu için gelişememiştir.
Ekonomik yaşantısında bir boşluk oluşmuşsa da bu çok uzun sürmemiştir. Rum ve Ermenilerin kentten ayrılmasından sonra yerli burjuvazi daha geniş bir hareket alanı bulmuş ve Cumhuriyet Türkiye’sinde İzmir’in daha sağlıklı temeller üzerinde gelişimini sürdürmesinin önü açılmıştır .Yaşanan savaşların etkisiyle, 1913-1915 yıllarında İzmir’de işlevini sürdürebilen sadece 53 sanayi tesisi var iken, 1923 yılında ise bu sayı 60’a ulaşmıştır (Yetkin, 2001). Ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamının sona ermesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından hükümetlerin iktisadi programları içinde sanayi önemli bir yer tutmuştur. Sanayinin artan biçimde desteklenmesi için 28 Mayıs 1927 yılında “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarılmış, bu kanun ile Türkiye sanayisinin İstanbul’dan sonra en büyük merkezi olan İzmir’de de olumlu gelişmeler başlamıştır. 
Bu yangından kurtulabilen ve Anafartalar Caddesi çevresinde toplanan eski iş çevresi (genel adı ile:
Kemeraltı) ile bugünkü Atatürk Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi ve Fevzi Paşa Bulvarı ile Gazi Bulvarı’nın denize yakın kısımları, 1950’lere kadar İzmir’deki ticaret hayatının başlıca merkezini oluşturmaktaydı.Kemeraltı ve Tilkilik çarşıları, Anafartalar Caddesi’nin oluşturduğu geniş yay boyunca alt ve orta gelir gruplarına yönelik geleneksel alışveriş merkezi yapısını korumuştur.,
Karşıyaka Çarşısı da önemli bir alışveriş alanıdır. Zaman içerinde bu alanın Mersinli üzerinden
Bornova’ya doğru genişlik kazandığını, içki ve gıda sanayiinin yanı sıra, kimya sanayiini temsil eden
kuruluşların da bu alana yerleştiğini görmekteyiz. İzmir-Ankara devlet yolu, eski Kemalpaşa Caddesi
boyunca Hacılarkırı, Işıklar ve Pınarbaşı sanayi bölgesi olarak ortaya çıkmıştır. Pınarbaşı-Işıkkent sanayi bölgesi, özellikle yatırım malı sa­nayii (madeni eşya, makina, elektrik malzemeleri, otomotiv ve mo­tor) bakımından, İzmir ölçeğinde önemli bir istihdam payına sahip bulunmaktadır. Kentin diğer sanayi kuruluşlarının ise, biri kuzey (İzmir-Menemen- Aliağa) diğeri güney (İzmir-Cumaovası-Torbalı) yönünde iki ayrı eksen boyunca yoğunluk kazandığını görüyoruz.


KURTULUŞ SAVAŞI VE İZMİR
ATAMIZ İZMİR’DE 9 EYLÜL 1922
“Ben, bütün İzmir’i ve bütün İzmirlileri severim. Güzel İzmir’in temiz kalpli insanlarının da beni
sevdiklerinden eminim. Yalnız bir tesadüf, beni Karşıyaka’ya daha fazla bağlamıştır. Karşıyakalılar, annem sizin bağrınızda, sizin topraklarınızda yatıyor. Karşıyakalılar, İzmir’i gördüğüm gün evvelâ Karşıyaka’yı ve orada da sizin Türk topraklarınızda yatan annemin mezarını gördüm!”
Hasan Tahsin ya da gerçek adıyla Osman Nevres (1888, Selanik- 15 Mayıs 1919, İzmir), 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkartma yapan, seçkin askerlerden oluşan Yunan Efzon Alayı işgal askerine,
Kordonboyu'ndan ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan ulusal sembol kişi, yazar ve gazeteci.
Kubilay Anıtı (Menemen) Cumhuriyet tarihine Menemen Olayı veya Kubilay Olayı olarak geçen, Menemen’deki gerici ayaklanmasında şehit edilen Yd. Atgm.Mustafa Fehmi Kubilay’ın anıtı Menemen’e hâkim bir tepe üzerinde bulunmaktadır.
Mustafa Fehmi Kubilay Giritli bir ailenin çocuğu olup, ilköğrenimini Antalya Numune Okulu’nda
gördükten sonra, İzmir Öğretmen Okulu’nda okumuş, bu okulda da Kubilay soyadını almıştır. Son sınıfta iken Bursa Öğretmen Okuluna geçmiş ve 1926 yılında ilkokul öğretmeni olarak mezun olmuştur. Menemen’de yedek subaylık görevini yaparken 23 Aralık 1930’da Menemen’de gerici ayaklanması sırasında takımı ile birlikte ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmiştir. Bu sırada şehit olmuştur.
İZMİRDE YERLEŞME
Körfez kıyısında yer alan Karşıyaka, Alsancak, Küçükyalı, Göztepe ve Güzelyalı gibi semtler en çok
tercih edilen yerleşim alanlarıdır. Yerleşmeler zaman içinde Karşıyaka-Bostanlı, Bayraklı- Bornova ve Hatay semtlerinde yoğunluk kazanmıştır. Düşük gelir gruplarının yerleşim alanlarını oluşturan
ise, 1950’li yıllarda ortaya çıkmış ve hızla artmıştır. Kadife kale eteklerini, Gürçeşme, Buca
ve Boğaziçi semtleri ile İzmir-Kemalpaşa yolu üzerindeki hazine alanlarını hedef alan gecekondulaşma olayı, zamanla çevredeki yerleşim merkezlerine sıçramış ve büyük alt yapı sorunlarının yanı sıra, istihdam, eğitim ve sağlık konularında da yeni birtakım sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Kentteki sivil konut mimarisine gelince, geçmiş yüzyıllara ait örneklerin çoğu, modern semtlerde
yerlerini apartmanlara terk etmiş bulunmaktadır. Günümüze kalanlar ise, farklı cephe düzenleri ve
ölçekleri ile söz konusu modern yapıların yanı sıra, varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Geleneksel Türk evleri: Daha çok Tilkilik, Dönertaş, İkiçeşmelik ve Agora civarında yer alan bu evlerin girişinde genellikle avlulu ve hayatlı bir bölüm yer almakta, zemin kat taş, üst katlar ahşap karkastır. Levanten yapılar: Bunlar daha çok banliyölerde ve büyük bah­çeler içerisinde yer alan büyük köşkler olup, «Levanten» olarak ad­landırılan batılı azınlıkların kendine özgü mimarisini temsil eder­ler. Bornova, Buca ve Karşıyaka’da rastlanılır.
İzmir evleri: Doğu ve Batı mimarisinin karşılıklı etkileşimiyle oluşan bu konutların hem Türk
mahallelerinde hem de Yahudi, Rum ve Ermeni gibi azınlıkların oturduğu semtlerde yaygın olduğu
görülmektedir.


KENT İÇİ ULAŞIM
Kent içi toplu ulaşım Büyükşehir Belediyesi’nin yetki ve sorumluluğundadır. Toplu ulaşım hizmetlerinin hat ve güzergâhları ile birbirini tamamlaması için otobüs-vapur-metro-banliyö ulaşım hizmet bütünlüğü sağlanmıştır.


SONUÇ
İzmir günümüzde metropol olarak tanımladığımız büyük bir kenttir. Kentin gelişmesinde bulunduğu
coğrafi konumu, yer şekilleri, iklim özellikleri etkili olmuştur. Bu kazanımlar tarihin her döneminde
İzmir’e önem kazandırmıştır. Doğal çevrenin sunduğu olanaklar; sosyal, ekonomik, tarihsel ve kültürel değerlerle bütünleşerek kendine özgü kent kimliğini kazandırmıştır.