SÜLEYMAN'IN ŞARKISI/ TONİ MORRISON


“Süleyman’ın Şarkısı” nı elime almadan önce uzun bir süre yayınevinin tanıtım bülteninde konusunu araştırdım ve kitabın kapağına bakarak hayal kurdum.

 Kitap adını; eski ahitten Süleyman’ın Şarkısı  adlı bölüme bir nazire yaparak ,kelime oyunu ile kadim söylenceyi birleştirerek mi almıştı yoksa Süleyman Peygamber’in doğanın, tüm canlıların sesini duymasından mı ?

 Bugünler de ne de ihtiyaç vardı bu sesi duymaya. Çünkü insanoğlu doğanın tek hükümdarı kendini sanarak yavaş yavaş doğayı öldürürken insan evrende sadece kendini var ederek ne kadar da yalnızlaşmıştı tüm ilişkilerinde bu sese kulağını sağır ederek ne kadar da şarkısız kalmıştı!

Bu kadim peygamber sadece hayvanların sesine kulak vermemişti anlatılanlara göre rüzgârın sesini de duyabiliyordu tıpkı roman kahramanımız Sütçünün, halası Pilatus gibi…

Kendi adı gibi garip adlardan oluşan bir aileye sahip Sütçü. Adları kutsal kitaba şöyle bir parmak basılarak bulunmuş ,ama soyadlarının “ÖLÜ” olmasına bir anlam veremeyerek büyür bizim küçük oğlan. Uzunca bir süre erkek olmanın babasının izinden giderek olacağını sansa da biri onu çok etkiler. Babası tarafından onunla konuşması yasaklanmıştır, nitekim bu kişinin göbek deliği yoktur bu yeterince şaşırtıcıdır ama en ilginci büyükannesi onu doğururken yaşamı sona erse de o doğacak, cesareti ve korkusuzluğu ile varlığını herkese ispat edecek tüm doğayı işitecek harika bir sese sahip olacak tek başına ayakta duracaktır.

İşte Sütçü, onun Pilatus’un çevresinde dönüp dururken köklerini sorgulamaya başlayacaktır.

Önce annesinin sonra babasının, ailesinde güçlü kadınların onların diğerleri ile ilişkilerinin ama en önemlisi bitmeyen ırkçılığa, beyaz insanın karşısına çıkabilmek için sınıfsal güç elde etmeyi bu bağlamda kendi mahallesinden uzaklaşmayı ama her gün öldürülen kara derili gençlerin neden öldürüldüğünü paralel, altan alta metne sızarak incelerken, kadın-erkek eşitliği, evlilik, oğlan çocuk-kız çocuk ayrımını, hep ötekiyi hep ötekileştirileni anlatıyor.

Toni Morrison; bunu her kitabında olduğu gibi inceden yaparken bu sefer doğanın sesini, ölümün sesini, gözlerini kapatsan da gerçeklerden ne kadar kaçabileceğini okuyucuya sordurarak inceliyor.

Ve çiftlikte mutlu mutlu yaşarken bir anda yaşamınızın nasıl karışacağını, hayat denen oyunun kimler tarafından çizilip nasıl oynayacağınıza karar verenin de kim olduğunu bilmediğini iddia ediyor.

Genç bir kızın var olduğunu anlaması için nasıl benliğini aradığını, bir diğerinin Kızılderili kökenlerinden cesur savaşçı ruhunun nasıl da torununda toplandığına, bir baba –kız ilişkisinin muhteşem ama diğer yandan ürkünç sevgisini, ama kişinin dönüpte yaralarını en çok araması gereken aile kavramını anlatırken, yazar,bol ironi ile  okuyucuyu kulağından tutup öykünün içine atıveriyor.

Kitap, Pilatus ‘un sesi kadar akıcı ama izleğinizde yeni bir yer açarak sona eriveriyor.

“Esmerim ben, ama güzelim,Ey Yeruşalim kızları!Kedarın çadırları gibi,Süleymanın çadır bezleri gibi kara.”*

 

 

Nüket Ceylan

Yazar:Toni  Morrison

Çeviren: Sibel Özbudun

Sel yayıncılık,396 syf

 

*eski ahit/İncil/Süleyman’ın Şarkısı