Çöllerde Belgesel Çekebilen ilk Kadın İZMİRLİ

Evde kalıp, ekranlara iyice bağlandığımız bugünlerde kiminin tercihi sinema kiminin ki belgesel olurken biz de belgesel hakkındaki detayları öğrenmek için Didem Tütüncü'yle bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar...


Çöllerde Belgesel Çekebilen ilk Kadın İZMİRLİ

EGEPOLİTİK ÖZELİzmir’den çıkıp Arabistan Çöllerinde belgesel çekebilen ilk Türk  Didem Tütüncü kimdir?


Merhaba, 1993 yılında İzmir’de dünyaya geldim. Aslında kim olduğunu anlatmak belki de cevaplaması en zor sorulardan biridir, fakat şunu söyleyebilirim ki kendi hayal dünyamda hiçbir zaman bir öğretmen, mühendis ya da doktor olmadım, küçüklüğümden beri ben her zaman ‘filmci’ydim, olmak istediğim tek şey buydu. 5 farklı üniversitede okudum, bunun bana farklı bakış açıları kattığına inanıyorum. Özellikle Ortadoğu ve Avrupa olmak üzere birçok yerde belgeseller, reklam filmleri, ulusal ve uluslararası televizyon programları yapan bir ekibin parçasıyım. Hala kendimi başka bir işte hayal edemiyorum.



Belgeselin dünü, bugünü, yarını…


Bence günümüzde güzel bir ilerleme kaydediyoruz. Eskiden, kendi ailemde de hatırladığım üzere belgeseller genellikle doğa ya da vahşi yaşam konulu olurdu ve sadece büyüklerimizin ilgisini çekerdi. Açıkcası küçükken oturup da bir belgeseli merak ettiğimi pek hatırlamıyorum. Günümüzde ise internet çağının ve ulaşım kolaylığının büyük etkileriyle ilginç olan her şeye ulaşıp izleme imkanına sahibiz. Bunun çok büyük bir nimet olduğunu düşünüyorum çünkü merak ettiğimiz konulara ulaşıp, araştırma yapabilmek için her şeye sahibiz artık. Şuanda çocukların ve gençlerin de belgesellere ilgisi artmış durumda olduğunu gözlemliyorum. Gelecekte belgesellerin çok daha fazla önem kazanacağına, çünkü birer arşiv olarak geçmişe ışık tutacaklarına inanıyorum. 




İzmirli genç bir kadının sektöre katkısı hakkında ne söyleyebilirsiniz? Bu alandaki öğrenciler için ne tavsiye edersiniz? 


Aslında nerede olursak olalım, bir şeyleri merak ettiğimiz ve yansıtmak istediğimiz sürece hepimiz bu sektöre katkıda bulunabiliriz. Fakat doğup büyüdüğüm bu güzel şehir bana her zaman cesaret vermiştir. 18 yaşındayken İzmir’den yola çıkıp kendimce Dünya’yı keşfetmek için bir yolculuğa başladım. Yolculuğumun sonunda kafamda birçok soru ile dönmüştüm İzmir’e. Şu anda 27 yaşındayım ve 25  ülkeyi gezip görme fırsatım oldu yine bu cesaretle. Her bir yolculuğumun başlı başına bir hikaye olduğuna inanıyorum ve her birini anlatmak için sabırsızlanıyorum. Benim katkım bu hikayeleri anlatmak olabilir ancak, hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Öğrencilere ya da belgeselciliğe gönül veren herkese önce kendi çevrelerindeki hikayeleri öğrenmelerini ve daha sonra da Dünyalarının farkına varmalarını tavsiye edebilirim.


Arabistan'da çekim yapan ilk Türk kadın olduğunuzu biliyoruz. Tecrübelerinizi bizimle paylaşır mısınız?  Size ilginç gelen şeyler nelerdi? 


Evet, Arabistan maceram belki de benim için en önemli tecrübedir. Belgeselleri yazmayı ve kurgulamayı aşk derecesinde seviyorum. Bir gün birlikte çalıştığım yönetmenim Sefa Köz ile Arabistan üzerine sohbet ederken bir ay sonra kendimizi çölün ortasında bir Antik Kent’te bulduk. Bu antik kent Suudi Arabistan’ın fazla bilinmeyen yönlerinden biriydi ve onu anlatmak için sabırsızlanıyorduk. Tabii işin yazım ve kurgulama kısmını üstlendiğimden, kadınların girmesinin yasak olduğu bölgelere de girmek zorundaydım. Önce benden çekinen ve hatta beni aralarında istemeyen Bedevi kabileleri, zamanla beni aralarına kabul ederek, koluma değerli şahinlerini tutturarak onure ettiler beni. Daha sonra belgeselimizle reytinglere girdik ve Bedeviler bizi arayıp, onları doğru yansıttığımız için özellikle teşekkür ettiler. Doğru iletişimin önemini ve kurduğumuz bağların değerini anlamamı sağlamıştı bu deneyim.


Eğitim aldığınız konularda oldukça ilginç çok farklı alanları bir araya getirmişsiniz. Aynı zamanda İzmir'de doğup büyümüş, Avrupa'da projeler gerçekleştirmiş, Amerika Miami'de şirket kurmuş biri olarak Anadolu, Uzak Doğu ve Arabistan kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Evet, aslında farklı konularda eğitim aldığım söyleniyor hep fakat ben hepsinin kendi içinde bir bağı olduğuna inanıyorum. Uluslararası İlişkiler, Medya ve İletişim, Reklamcılık, Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümlerinde okudum, şu anda da Hacettepe Üniversitesinde Türk Halkbilimi üzerine yüksek lisansımı yapıyorum. Kültürün, uluslararası çalışmaların prodüksiyon bilgisiyle bir araya gelerek harika belgeseller ortaya koyabileceğine inanarak bu yolu tercih ettim. Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Amerika’da gerçekleştirdiğimiz çalışmalar da bunun doğruluğunu gösteriyor bizlere. Daha fazla bölgeyle temas edebilmek için Türkiye’de Dise Medya adıyla kurduğumuz şirketimizi genişleterek Miami’de de faaliyetlerimizi yürütüyoruz.


Anadolu, Uzak Doğu ve Arabistan kültürü bana kalırsa anlatılmamış hikayelerle dolu, bildiğimizden çok daha fazla potansiyeli olan bölgeler. Oralarda insanın içine dokunan ve hayatı sorgulatan o kadar çok şey var ki… Eğer bir gün yolunuz düşerse sizleri de şaşırtabileceğini düşünüyorum. 




 

 

Yerel yönetimlerin ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bölgesel sanat çalışmalarına desteği var mı? Olmalı mı?

 

Devletimizin bölgesel sanat çalışmaları için kültür ve sanat fonları mevcut fakat yerel yönetimlerin  sanat çalışmalarının ehemmiyetini farkedebildiğini söyleyemem ne yazık ki. Sanat çalışmaları külfet gibi göründüğü sürece, ülkemize, şehirlerimize olacak katkılarının keşfedilebileceğine inanmıyorum. Bana kalırsa önce yaşadığımız bölgelerde sanat çalışmalarını desteklemeli ve toplumumuzda farkındalık yaratmalıyız. Burada da en büyük rol Yerel Yönetimlerin desteğine düşüyor belki de.


Belgesel filmle ilgili temel sorun, avantaj, dezavantaj nedir? 

 

Belgesellerle ilgili sorun olarak şunu söyleyebilirim, bu çalışmaların gerçekten özenilerek yapılması gerekiyor. Özensiz yapılan ve gerçeği yansıtmayan işler aslında bilgi kirliliği oluşturuyor. Belgesel sırf para kazanmak için yapılan bir iş olmamalı diye düşünüyorum. Toplumlar, kültürler, doğa ve daha birçok konuda yapılmış eski belgesellere dönüp baktığınızda, onların ne kadar değerli arşivler olduğunu anlayabilirsiniz. Dezavantaj olarak baktığımızda  zamanınızın çok büyük bir bölümünü ayırmanız ve fazlaca emek sarf etmeniz gerektiğini söyleyebilirim. Hatta bazen hayatınızı tehlikeye sokan yerlerde çalışmanız bile gerekebilir.

 

Yine de, ne olursa olsun, daha önce de belirttiğim gibi, belgesellerin müthiş arşivler olduğunu düşünüyorum. Onları izlediğimizde neye dönüştüğümüzü, nereden nereye geldiğimizi, nasıl şekillendiğimizi objektif olarak görebilir ve hatta olası hatalardan ders çıkarabiliriz.

Güzel çıkan bir işin sonunda, inanın ki bütün çabanıza değdiğini hissediyorsunuz.

 

Beni misafir ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım sohbetimiz bu işe gönül vermek isteyen fakat harekete geçmekten çekinen dostlarımıza bir nebze yol gösterir…